19 Mart 2008 Çarşamba

Nerede O Eski Usturalar?


Hey gidi Günler hey!


Nerede o eski usturalar, sahaflar, züccaciyeciler, meşrufatçılar, ipekden kadifeye içi kesif naftalin kokan kumaşçılar.


Geçenlerde Kemeraltına gittim herzaman ki gibi mücehverciler çarşısındaki arkadaşım Harunu ziyarete. Çaylar tam yudumlanıyordu ki içeriye 80'lik çınar Arif amca girdi eski esnaf, tabiri cahizse "eski kulağı kesiklerden." Eski esnaf dedik ya sözü özü bir bu ihtiyar delikanlıya megofonun anlaşılmaz sesinden bir çay şipariş etti Tayfun. Tayfun, eski gelenekden Kemeraltı esnafının tam aradığı, dar sokaklarda ki ayak işlerine bakan atik bir delikanlı. Bir iç çekti, başladı konuşmaya Arif amca "eskiden Hürefe gazetesi vardı, hergün alır okurdum. Esnafının dili kulağı olur, derdine derman arardı İzmirin güzide gazetesiydi. Şimdi eskisi gibi değil Kemeraltı çarşısı. Nerede o eski züccaciyeciler, aktarlar, kumaşçılar, meşrufatçılar" dedi. Bu 80' lik çınar Kemeraltı esnafının yeni halinden, işlerden ve kötüye giden ekonomik durumdan şikayetçiydi.


Aslında konuyu çok dallandırıp budaklandırmak istemiyorum. Vurgulamak istediğim kısım değişen esnaf profili. Öyle ki Kemeraltı artık İzmir'in heryerinden bayram alışverişlerine gelen -elit olsun varoş olsun- insanların ticaret yaptığı bir yer olmakdan çıkmaya başlamış, sadece çevresindeki küçük semtlerden gelen zümrenin alışveriş yaptığı bir mahalle pazarına dönüşmüş . Eskiden bayramı seyranı bekleyen güleç yüzlü Kemeraltı esnafının yerini memleketin en büyük sorunlarından biri olan göç'ün etkisiyle işportacılar almaya başlamış. Doğrudan satış becersinden yoksun, müşteri memnuniyetini, pazarlama birikimini hiçe sayan bu zümre, daracık sokaklara, dükkanlara hakim olmuş. Türk insanın ilgiden hoşlandığı bilinir fakat tacize varan davranış biçimleri sergileyen, insanların kolundan zorla içeri çekip kot, don, fanila satmak isteyen bu işden hiç mi hiç anlamayan bu yeni model esnaf ile birlikde yan kesiciliğin kol gezdiği Kemeraltı sokakları güvenli bir yer olmakdan çıkmış.


Bu gözlemlerden şu sonucu çıkarmakda yanlış olmaz kanımca: Artan alışveriş merkezlerinin sayısı, yüksek markalaşma oranı, rahatı ve konforu seven bizleri içine çekiyor. Böylelikle Kemeraltı gibi tarihi ve kültürümüze has bedessenlerimiz ve çarşılarımızda düşen müşteri kalitesiyle tarihe karışıyor. Kendine yeni bir kimlik arayışı içerisinde olan Kemeraltı gibi Türkiyenin ekonomik şartları iyi olan her köşesi, göç dalgasıyla gelen insanların istihdam alanı oluyor. Kayıt dışılığa ortam veren ve"ekmeğimi taşdan çıkarıyorum" zihniyetiyle iş ahlakının yerlerde süründüğü bu süreci durdurmak için birşeyler yapılıyormu merak ediyorum.

Hala şansınız varken tarihi Kızlarağası hanında bir acı kahve için derim, yarın ne olacağı belli olmaz.

İZMİR İŞ DÜNYASI NE DÜŞÜNÜYOR?
Üst dereceye ulaştı
Necip Kalkan İTO Meclis Başkanı:
İşporta İzmir'in bir kangreni haline geldi. Bundan birkaç yıl önce sokakta işporta görmek mümkün değildi ama şimdilerde işporta maksimum dereceye ulaştı. İşporta bugün ulaştığı yere derece derece geldi. Artık bu iş dükkan sahiplerinin feryadı noktasına vardı. Devlet bu konuda çare bulamadı.
Başarılı olabilir
Ekrem Demirtaş İTO Yönetim Kurulu Başkanı:
İşportaya her şeyden önce yasadışı bir faaliyet olduğu için karşı çıkmalıyız. Bunun ekonomiye ve ülkeye hiçbir faydası olmadığı gibi bir takım kesimlerin de işporta faaliyetinden beslendiği biliniyor. Yani işporta konusu çok boyutlu bir durum arz ediyor. Geçmişte İzmir işportayı engelleme konusunda başarı gösterdi. Şimdi de gösterilebilir.
Koordinasyon yok
Mehmet Ali SusamİESOB Başkanı:
İşportanın ortadan kaldırılması noktasında vilayetin, kolluk güçlerinin, belediyenin, zabıtanın, vergi dairelerinin ve esnaf meslek odalarının bir koordinasyonuna ihtiyaç duyuluyor. Bu koordinasyonu sağlanamadığı sürece de bu sorun çözülemiyor. Ben herkesi mücadeleye davet ediyorum.
Derebeylik kurmuşlar
Mevlüt Tulun Terziciler ve Konfeksiyoncular Odası Başkanı:
Anormal kayıt dışı var. Derebeylik yapıyorlar. Birkaçı birleşip alıyorlar ellerini. Vilayet, belediye başkanı esnafı sindiriyorlar. Kabulleniyor. Devletin birimlerinin güçlü olması gerekiyor. Zabıtanın yerini değiştirmesi lazım. Hatay'dakini Kemeraltı'na. Kolluk Kuvvetleri'nin bir yetkisi yok.
Bazı esnaf da suçlu
Mehmet Gülalaylar Kemeraltı Esnaf Derneği Başkan Yardımcısı:
Biz Kemeraltı'nda Genel Koordinasyon istedik. Eskiden zabıta eksikti. 80 zabıta alındı ve bunun 40 kadarı Kemeraltı'nda görev yapıyor. Ama zabıta beklenen çalışmayı sergileyemiyor. Şehrin dışından gelenler var. Mevsimlik gelenler var. Son yıllarda esnaf da işportacı gibi davranmaya başladı. Yolun ortasına kadar tezgah kuruyor.
Kayıt dışı bitirilsin
Fatih Dalan EGİAD Başkanı:
Türkiye'nin en büyük sorunu kayıt dışılık ve bunun içinde işporta çok önemli bir yer tutuyor. Ülkesini seven herkesin işportaya karşı mücadele etmesi gerekir. Çünkü Türkiye ne çekiyorsa kayıt dışı ekonominin kayıt içine alınamamasından çekiyor.
Muzaffer Tunçağ Konak belediye başkanı:
İşportayla sadece zabıtanın değil, belediyenin de başa çıkmasının mümkün olmadığını belirten Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ, "Kesinlikle çok yönlü mücadele etmek gerekiyor. Geçtiğimiz yıl küçük bir çocuk tarafından zabıta arkadaşımız bıçaklandı. Böyle durumlarda suç işlemek için yaş ehliyeti yüzünden özellikle çocukları tercih ediyorlar. Mücadeleyi sadece belediyeler yürütemez" dedi.
Not: "İzmir iş dünyasını ne düşünüyor?" Yeni asır gazetesinden alıntılanmışdır.
Taşkın Ozan Peker

17 Mart 2008 Pazartesi

Knorr

Televizyonda her gördüğümde beğenmekle yadırgamak arasında kaldığım bir reklam var. Knorr hazır çorba reklamı. Reklamda ofiste çalışan bir grup erkek ve onları hala küçük oğulları gibi gören, süreli arkalarını toplayan anneler… Aslında komik. Kendi hayatlarımıza baktığımızda da bu reklam senaryosundan pek bir farkı olmadığını görüyoruz yaşadıklarımızın. Bizim için sürekli bir şeyler yapan yemeğimizi önümüze koyup yine önümüzden kaldıran, döktüğümüzü temizleyen, pantolonlarımızı ütüleyen, üstümüze başımıza çekidüzen veren sonrasında bize baktıklarında eserlerinden gurur duyan annelerimiz… Evet biz onların eseriyiz adeta, o yüzden de çok kıymetliyiz. Belki de bu yüzden biraz pasif kalıyoruz gündelik ihtiyaçlarımıza, pratik becerilerimize karşı. Ve kısırdöngüsel bir şekilde yine onlara muhtaç oluyoruz.
Reklamda bu anlattıklarım çok iyi yansıtılmış. Konumları ne olursa olsun onları beceriksiz bulan annelerinin direktifleri dahilinde yaşamak onları utandırıyor. Belki kimi zaman bezdiriyor. Ama reklamın sloganı işin dozunu biraz kaçırmış bence: “ Ofise anneniz değil de onun çorbası gelse daha iyi olmaz mı?”. “Annemizi çorbası için mi seviyoruz “diye isyan ediyor insan ister istemez ilk tepki olarak. Zihniyet çok açık: Faydacılık. Bana fayda sağladığı sürece yanımda olsun hatta o da olmasın sadece faydasını göreyim.
Aslında reklamın mesajı nedir? Yaptığımız hazır çorba. Ama o kadar iyi yapıyoruz ki evde annemizin yaptığı çorba kadar güzel. Ev yapımı çorbayla benzetildiğine göre katkı maddesiz olduğuna dair bir izlenim de yaratıyor. Size sıkıcı iş yerinizde evinizdeymiş gibi hissetme imkanı sağlıyor. Kısacası tüketicisiyle bağ kuruyor. Yani yapması gereken üzerinden yola çıkarak benim algıladığım bu. Fakat bir sloganla bu bağı kopardığını düşünüyorum eğer hedef kitlesi sadece annelerinden bezmiş bir grup erkek şirket çalışanı değilse…