17 Mart 2008 Pazartesi

Knorr

Televizyonda her gördüğümde beğenmekle yadırgamak arasında kaldığım bir reklam var. Knorr hazır çorba reklamı. Reklamda ofiste çalışan bir grup erkek ve onları hala küçük oğulları gibi gören, süreli arkalarını toplayan anneler… Aslında komik. Kendi hayatlarımıza baktığımızda da bu reklam senaryosundan pek bir farkı olmadığını görüyoruz yaşadıklarımızın. Bizim için sürekli bir şeyler yapan yemeğimizi önümüze koyup yine önümüzden kaldıran, döktüğümüzü temizleyen, pantolonlarımızı ütüleyen, üstümüze başımıza çekidüzen veren sonrasında bize baktıklarında eserlerinden gurur duyan annelerimiz… Evet biz onların eseriyiz adeta, o yüzden de çok kıymetliyiz. Belki de bu yüzden biraz pasif kalıyoruz gündelik ihtiyaçlarımıza, pratik becerilerimize karşı. Ve kısırdöngüsel bir şekilde yine onlara muhtaç oluyoruz.
Reklamda bu anlattıklarım çok iyi yansıtılmış. Konumları ne olursa olsun onları beceriksiz bulan annelerinin direktifleri dahilinde yaşamak onları utandırıyor. Belki kimi zaman bezdiriyor. Ama reklamın sloganı işin dozunu biraz kaçırmış bence: “ Ofise anneniz değil de onun çorbası gelse daha iyi olmaz mı?”. “Annemizi çorbası için mi seviyoruz “diye isyan ediyor insan ister istemez ilk tepki olarak. Zihniyet çok açık: Faydacılık. Bana fayda sağladığı sürece yanımda olsun hatta o da olmasın sadece faydasını göreyim.
Aslında reklamın mesajı nedir? Yaptığımız hazır çorba. Ama o kadar iyi yapıyoruz ki evde annemizin yaptığı çorba kadar güzel. Ev yapımı çorbayla benzetildiğine göre katkı maddesiz olduğuna dair bir izlenim de yaratıyor. Size sıkıcı iş yerinizde evinizdeymiş gibi hissetme imkanı sağlıyor. Kısacası tüketicisiyle bağ kuruyor. Yani yapması gereken üzerinden yola çıkarak benim algıladığım bu. Fakat bir sloganla bu bağı kopardığını düşünüyorum eğer hedef kitlesi sadece annelerinden bezmiş bir grup erkek şirket çalışanı değilse…

Hiç yorum yok: